İtalyan yönetmen ve senarist Sergio Costanzo Şafak Sökerken’de ustası Federico Fellini’ye saygıda bulunurken aynı zamanda Cinecitta’da 1953’te yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkarak İtalyan sinema endüstrisinin gerçek, karanlık yüzünü eleştiriyor. Genç, saf, masum, annesinin deyimiyle porselen tenli Mimosa’nın yazgısı tutucu küçük burjuva ailesi tarafından belirlenmiştir. Baskın annesi kızının polis Aldo ile evlenip yaşamını kurtarmasını ister. 1950’lerin İtalyan ve Amerikan filmlerinin hayranı, takipçisi olan Mimosa sinemanın büyülü, yıldızların parlak dünyalarını çok merak eder. Ablası Iris figüranlık teklifi alınca üç kadın ünlü Cinecitta Film Stüdyosu’na deneme çekimine giderler.
FEDERİCO FELLİNİ’YE SAYGI
Iris epik tarihi film için göğüslerini yapımcılara gösterir ve seçilir, Mimosa göstermediği için seçilmez ama garip bir şekilde genç kız bir anda kendini Mısır’ın ilk kadın firavununu oynayan İtalyan asıllı Hollywood yıldızı Josephine Esperanto’nun karşısında özel figüran olarak buluverir. Yıldızın özel hizmetçisi rolündeki Mimosa duyarlığı, saf duygularıyla Josephine’i etkiler. Genç kızın dünyası bir anda değişiverir, hayran olduğu yıldızlarla birlikte İtalyan jet sosyetesinin La Dolce Vita’sının (Tatlı Hayat) içine girer. Cinecitta dekorundaki figüranların sağa sola koşturması, deneme çekimleri için kuyrukta bekleyen güzel kadınlar, telaşlı teknisyenler, dekorları taşıyan set işçileri sahnesi Boccacio 70’in ilk öyküsünü çeken Fellini’nin bölümünü anımsatır.
Set bitince akşama doğru seçkin sınıfın tuhaf alışkanlıklarını yakından izleyen Mimosa çevresinde neler olup bittiğini anlamaya çalışır. Film süresince Costanzo ünlü ustanın Beyaz Şeyh (1952), Cabiria Geceleri (1957), Tatlı Hayat (1960), Boccacio 70 (1962) filmlerine gönderme yapar, Fellini’yle birlikte oyuncu eşi Giulietta Masina’ya da saygıda bulunur.
GERÇEK BİR CİNAYET
Costanzo, Cabiria Geceleri’ndeki Giulietta’yı Mimosa ile anar, Mimosa tıpkı Giulietta gibi çok özel bir kadındır, komiktir, doğaldır, görünmez, fark edilmez, sinema filmlerinde, dizilerde oynayan androjen, aynı tip kadınlara hiç benzemez. Giulietta ile Mimosa’da sezilmesi zor bir dişilik vardır. Bu özel gecede Mimosa’ya eşlik edenler gerçek benliklerini açıkça ifade edemezler çünkü onlara hep başkaları gibi olun, sürekli rol yapın denmiştir. Mimosa onları yargılamaz. Genç kız onlar için beyaz, temiz bir sayfa gibidir, her biri bu sayfaya kendi gerçek öyküsünü yazmayı becerir.
Şafak Sökerken, Federico Fellini, Giulietta Masina’yla birlikte İtalya’da 1953’te yaşanmış gerçek bir olayı da anlatır: Figüran Wilma Montesi’nin Capocotta plajında cesedinin bulunması. Bu cinayetle İtalyan halkının içindeki masumiyet uyanır, yeni bir dönem başlar. Basın, medya cinayete adı karışan politikacılar, gösteri dünyasındaki isimlerle spekülasyon yaratır, öldürülen Wilma Montesi kimsenin umurunda olmaz. “Tıpkı günümüz İtalya’sında olduğu gibi. Her şeye karşı duyarsız olduk” diyen yönetmen Wilma’nın öyküsünü özellikle eklediğini, genç kadını saygınlıkla andığını, nostaljik bir film çekmediğini, günümüz İtalyan sinemasının, Cinecitta’nın hiç değişmediğini vurgular. Görüntüler, yapım-kostüm tasarımları çok başarılı, Lilly James, Willem Dafoe, Alba Rochrwacher, Joe Keery gibi profesyonellerin karşısında Mimosa’yı yorumlayan Rebecca Antonaci duru yorumuyla büyülüyor.