Bugün 4 Ağustos 2024. Enver Paşa 102 yıl önce bugün 4 Ağustos 1922’de Tacikistan’da Pamir Dağları’nda Çeğan Tepesi’nde Bolşeviklerle savaşırken şehit oldu. O hayalperest olan, Osmanlı İmparatorluğu’nu felakete sürükleyen ancak ülkesi için büyük emeller besleyen, çalışkan ve vatansever bir insandı. Her şeye rağmen kendisini saygıyla anıyoruz.
ÜÇ PAŞA
Enver Paşa’yı betimlemek için sıklıkla “kifayetsiz muhteris” ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade önemli şeyler yapmak isteyen ancak kapasitesi bunu yapmaya elverişli olmayan kişiler için kullanılır. Enver Paşa Birinci Dünya Savaşı’nı Almanya’nın kazanacağına inanıyordu. Mustafa Kemal ise hesap kitap yapmış Almanya’nın kaybedeceği sonucuna varmıştı. Tüm gücü elinde toplayan bir tek adam olarak Enver Paşa Osmanlı’yı eski sınırlarına kavuşturmak ve Türk-İslam dünyasını tek bayrak altında toplamak için bu savaşa girdi; sonuç felaket oldu.
İsmet Paşa ise izlediği akılcı siyaset sonucunda, Almanya’nın ve İngiltere’nin baskısına boyun eğmedi, II. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmayı başardı. İsmet Paşa da Mustafa Kemal Paşa gibi hesap adamıydı, gerçekçiydi. Kanaat önderi olarak çeşitli programlara davet edilen Tarık Çelenk bir açık oturumda yaklaşık şöyle dedi:
“Almanlar ve İngilizler II. Dünya Savaşı’na kendi yanlarında girmemiz için çok uğraştılar, İnönü girmedi. Eğer o sırada bir Enver Paşa’mız olsaydı halimiz nice olurdu?” Bence Çelenk, bu cümlesiyle Enver Paşa’nın yüz binleri felakete sürükleyen hayalci kişiliğini veciz şekilde özetlemiştir. Gerçekten de II. Dünya Savaşı’nda başımızda Enver Paşa kişilikli bir lider bulunsaydı, “Bu defa kesin kazanacağız” hevesiyle savaşa girerdi ama yine perişan olurduk.
ENVER PAŞA’NIN ZAAFI
Zaaflarımız bizi akılcı davranmaktan uzaklaştırır, duygusal ve hayalci davranmaya iter. Bazılarının paraya, bazılarının ise şöhrete zaafı vardır. Enver Paşa paraya önem vermezdi, sadece rütbeye, şöhrete zaafı vardı. Kaşında beyaz bir çizgi bulunmasını çevresindekiler onun bir cihangir olacağı şeklinde yorumluyorlardı, bence kendisi de buna inanıyordu. Bir gün Kazım Bey’le (Kazım Karabekir) konuşuyorlardı. Kazım Bey’in rütbesi şimdiki binbaşı karşılığı idi. Kendisiyle aynı yaşta olan Enver Bey ise kendi kendini paşa ve Genelkurmay başkanı yapmıştı. Enver Paşa, Kazım Bey’e, “Kaşımdaki beyaz çizginin cihangirlik işareti olduğunu söylüyorlar, sen ne dersin” diye sordu. Kazım Bey ise açık sözlülükle, “Bunu söyleyenler size kötülük ediyorlar, böyle hurafelere inanmayınız, bir kurmay subay gibi düşününüz” dedi. Bu anıda akılcılık ve hayalcilik karşı karşıya gelmişti.
Enver Paşa sadece kendisini değil birtakım yakınlarını da örneğin amcası Halil Bey’i de hiyerarşi gözetmeden paşa yapmıştı. Halil Paşa da yeğeni Enver Paşa gibi dürüst ve vatansever bir insandı, Kut’ül Amare’de büyük bir ihtimalle kendisine teklif edilen rüşveti kabul etmeyerek generalleriyle birlikte İngiliz askerlerini esir almıştı.
Günümüzdeki bazı kişisel gelişimciler “İste, bütün bir evren sana yardım eder” şeklinde bir safsata ileri sürüyorlar. Enver Paşa da tıpkı bu öneriye benzeyen şekilde büyük ve özgür bir ülke kurmak istemiş, bu isteği doğrultusunda ülkesini Dünya Savaşı’na sokmuştu. Ülkeyi savaşın bataklığından ve ateşinden ise ancak Mustafa Kemal’in akılcılığı kurtarmıştı. Mustafa Kemal ve Enver paşaların ortak noktaları ülkelerini sevmeleri ve dürüst olmalarıydı ancak Mustafa Kemal Paşa dehasıyla farklılık yaratmıştı. Mustafa Kemal gençliğinde bilardoyu en iyi oynayan kurmay subay olarak biliniyordu. Anlaşılan bilardodaki geometrik hesapları ve topa vurma hızını çok iyi ayarlıyordu. Bu becerisini meydan savaşlarında daha büyük boyutlara taşımıştı.
Enver Paşa başarılı olamasa da gönüllere taht kurmuş bir kişiydi. Eski Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın babası oğluna onun adını vermişti. Bugün Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde adı Enver olan çok sayıda kişi yine onun adını taşımaktadır. Annemden duyduğum kadarıyla geçen yüzyılın başlarında İstanbul’da ittihatçı gençler sokaklarda, “Niyazi ile Enver oldular halka rehber, Türkoğlu Türkler, mert oğlu mertler” diye bağırarak dolaşırlarmış. Ancak bu sevilen insan Mustafa Kemal’i -bugünkü tabirle- bezdiriye (mobbinge) uğratmaya çalışmış, başarılarını örtmeye gayret etmişti. Ancak güneşi balçıkla sıvamak mümkün olmamıştı.
SONUÇ
Çankaya sofrasında bir akşam birisi Enver Paşa’nın ülkeye verdiği zararları sıralamaya başladı, tek adam tavrıyla ülkeyi tek başına I. Dünya Savaşı’na soktuğunu, büyük toprak kaybına yol açtığını, imparatorluğu Sevr ile karşı karşıya bıraktığını, Sarıkamış’ta 60 bin askerimizi dondurduğunu söyledi. Atatürk onu susturup, “Enver bir güneş gibi doğmuş, bir güneş gibi batmıştır. İkisinin arasını tarihe bırakalım” demiştir. Enver gerçekten de Balkanlar’da Niyazi ile birlikte hürriyet kahramanı olarak dağa çıkarak bir güneş gibi doğmuştu ve bir gün Çegan Tepesi’nde Bolşeviklere karşı savaşırken bir güneş gibi toprağa düşmüştü.