Now Tv’nin uzun soluklu dizisi “Hudutsuz Sevda”da Damla Leto rolünde kült bir karakter oluşturdu Hayal Köseoğlu. Karakteri her ne kadar sevilmese de Köseoğlu için en önemli özelliği omurgalı olması. Bu özelliğin günümüzde seyirci ve oyuncu arasındaki ilişkide de önemli olduğunu düşünüyor. Köseoğlu ile setlerden yaşama uzanan keyifli bir sohbet yaptık.
- “Hudutsuz Sevda”da Damla Leto’yu sevmeyenler çok. Peki siz onu seviyor musunuz?
Valla ne yalan söyleyeyim seviyorum. Kızdığım da oluyor zaman zaman yargıladığım da ama oyuncu olarak bize ilk öğretilen şey karakterin haklılığını bulmak. Sürekli yargıladığınız bir karakteri layıkıyla canlandırmak mümkün değil. En azından sizi oynatacak kadar empati yapmak zorundasınız. Bu kadar uzun zamandır empati yaptığım bir karakteri de ister istemez seviyorum. Bu erkek egemen dünyada içinde kurt var gibi sürekli başını kaldırıp kendi başını belaya sokuyor. İstemediği hiçbir şeyi yapmıyor. İstediği şeyler için de sonuna kadar savaşıyor. İyi deyin kötü deyin ama kesinlikle bir omurgası var. Ben de omurgalı insan severim. (Gülüyor)
- Bugünlerde daha çok “Ufak Tefek Cinayetler”deki Derya gibi mi hissediyorsunuz yoksa “Cezailer”deki Simge Saygın gibi mi?
Valla hiçbiri. Ne o kadar sessiz, sakin ve uysal ne de o kadar kafayı kırmış hissediyorum. Hatta son derece hesaplı ve mantıklı hissediyorum kendimi. Hiç öyle bir karakter oynamadığım için verebileceğim bir örnek de yok. (Gülüyor)
- Genel olarak ülkenin güncel havası sizi nasıl etkiliyor?
Bende küçüklüğümden beri obsesif kompulsif bozukluk var. Bir yıldır Kanadalı bir terapistle çalışıyorum. Adam bana diyor ki “Stres yapmamanız lazım”. Diyorum ki Kanada’dan söylemek kolay. (Gülüyor). İşin şakası tabii. Gerçekten beyni zaten takıntı yapmaya çok müsait bir insan olarak bu gündem beni çok yıpratıyor. Günde yeri geliyor 5-6 saat X’ten gündem takip ediyorum, kopamıyorum, sürekli haber izlerken buluyorum kendimi. İyi gelmiyor tabii. Gönül isterdi ki hiçbir bakanın adını bile bilmeden güle oynaya dolaşalım sokaklarda ama maalesef ülkenin sürekli değişen gündemi ve bizim üzerimizdeki tahrip edici etkisi buna uygun değil.
- Filtresiz bir insansınız. Bunu bugünlerde yaşananlara karşı verdiğiniz tepkilerden de görüyoruz. Bu özelliğiniz size ne getirdi, sizden ne götürdü?
Kendimi filtresiz görmüyorum. Aksine bu son derece filtrelenmiş bir halim. Eğer gerçekten filtresiz kendim gibi olsam muhtemelen benden çok şey götürürdü. Elimden geldiğince kendi ağzımı kapatmaya çalışıyorum çünkü gerçekten kendim olmama müsait bir iklimde yaşamıyorum. Ancak genele göre daha az filtreli olmam bana kendim gibi arkadaşlar kazandırdı. Hepsi deli. (Gülüyor)
- Peki bir önceki soru ile bağlantılı olarak kendinizi sözle veya yaratıclığınızla ifade edemediğinizde nasıl hissediyorsunuz?
Çok klostrofobik hissediyorum. Baskı altında olmaya alışık değilim. Ailemde de böyle yetiştirilmedim. Hiçbir yerde baskıya iyi tepki verdiğim söylenemez. Bir yolunu bulup o içimdeki basıncı çıkarmam gerekiyor. Öyle ya da böyle.
- Oyunculuk mesleğinde kariyer, şan, şöhret dışında oyunculuğun kendisine takıntılı denebilecek derecede tutkulu olduğunuzu biliyorum. Peki bu yolun neredesiniz? Bir sonraki adımda ne var?
Aslında oyunculuktan ziyade kendimi ifade etmeye tutkuluyum. Bu yazı olabilir, müzik olabilir, resim olabilir. Kendini ifade etmenin soyutlanmış veya başka bir forma aktarılmış hallerini çok estetik buluyorum. Bunun hangi yolla olduğu önemli değil. Bu ara yazmaya daha fazla kaydım mesela. Bence yakın zamanda benim yolumda kendi işini çekmek olabilir. En büyük tutkum şu anda bu.
- Sanırım ülkemizde en zor şeylerden biri yaşama karşı pozitif olmayı öğrenebilmek. Siz yaşamla ilişkinizi nasıl geliştirdiniz?
Ben sürekli meditasyon yapıyorum. Gün içinde fazla bunalmış hissettiğimde nerede olursam olayım kendime 10 dakika veriyorum, nefesime odaklanıyorum. Önceliklerimi hatırlıyorum. Kendimi öncelik yapmayı öğrendim. Eğer içinde bulunduğum durum ya da düşünsel süreç bana zarar veriyorsa kendimi uzaklaştırıp bana iyi gelecek bir şey yapmaya çalışıyorum. Hayat bana öğretti ki ben iyi olmazsam hiçbir şey iyi olmuyor.
ZAMAN DEĞİŞTİRDİ
- Çok dışa dönük bir insan olduğunuzu söylemiştiniz. Peki zaman bu özelliğinizde bir değişim yarattı mı?
Tabii ki. Şu anda asla kendime dışa dönük demem. Çok çabuk bunalıyorum insan iletişimlerinden. Gerçek dostlarım dışında da kimseyi görmek istemiyorum. Yanında yüzde yüz kendim olabileceğim insanlar dışında biriyle muhatap olmak bana zulüm gibi geliyor.
- Ailenizin size kazandırdığı en güzel özellik nedir?
Annem ve babam çok sağlam mizaha sahip insanlar. Sanırım dünya görüşleri ve mizah anlayışları bana da geçti. Bir de bizim aile çok güçlü karakterlerden oluşur. Herkesin kendi görüşü vardır ve arkasında sonuna kadar, inatçılık seviyesinde dururlar. O da beni çok etkiledi büyürken bence.
- İsminiz Hayal Kahvesi’nden geliyormuş. Bu çok ilginç bir hikâye. Peki siz dünyaya gelmeye karar verdiğinizde sahnede kim vardı?
Hiç hatırlamıyorlar (gülüyor) ama annemin o gece bir kiloya yakın barbun yediğini biliyorum. Ben hâlâ barbun hastasıyımdır.
"SEKTÖR ÜLKENİN ÖZETİ GİBİ"
- Meslektaşlarınız ve sektörünüz son dönemlerde çok konuşuluyor ve tartışılıyor. Siz sektör ve mesleğiniz hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ülkenin ufak bir özeti gibidir bizim sektör. Çok küçük yaştan beri içindeyim. Pırıl pırıl, zeki, yetenekli, işine aşık insanlar da tanıyorum. Riya dolu, çıkarcı, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenler de. Benim en sevdiğim tişörtlerimden birinin üstünde “Stop making stupid people famous” (Aptal insanları ünlü yapmayı bırakın) yazıyor. (Gülüyor) Bence son dönemde seyircinin de öncelikleri karakter ve omurga olmaya başladı. Halk, sanatçısını yanında istiyor haklı olarak.
HER KONSERDEN DAHA DEĞERLİ
- Muse topluluğunu en kadar sevdiğinizi biliyorum. Son yaşanan gelişmeler hakkında neler söylemek istersiniz?
Halk olarak belirli farkındalıklara varıyoruz ve bence bu çok önemli. Muse canlı olarak izlemeyi en çok istediğim gruplardan ama dediğim gibi önceliklerimiz değişiyor. Bu her türlü konserden daha kıymetli diye düşünüyorum.
- Peki Oasis'in geri dönüşü ile ilgili heyecanlı mısınız?
Ben Blur’cüyüm. (Gülüyor)
- Evinde sürekli müzik çalan birisi olarak bugünlerde komşularınız hangi müzisyen, topluluk ve şarkılara maruz kalıyor?
Bu aralar eskilere döndüm. Çok fazla Guns N’ Roses, Led Zeppelin falan dinliyorum. Bir de klasik müziğe sardım. Herhalde beynim ihtiyaç duyuyor. (Gülüyor)
NAZAR DEĞMESİN
- Kısa süre önce Ersoy Nezir Çınarlı ile başlayan ilişkinizle ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Sizin için kısa süre önce başladı. Biz bir senemizi doldurduk. (Gülüyor) Setteki en yakın arkadaşımdı, sonra sevgilim oldu. Böyle yakın bir arkadaşınla yavaş yavaş sevgili olmak şahane bir şeymiş. Gerçekten her şey yavaş yavaş, tanışarak ve çok organik gelişti. O yüzden benim için çok değerli. Nazar değmesin diyorum ve susuyorum.
SASHA VE BARIŞ
- Bugüne kadar ekranda veya sahnede söylediğiniz, sizde en çok iz bırakan replik hangisiydi?
Bir replik hatırlayamam ama “Mahkum” dizisinde İsmail Hacıoğlu ile oynadığım Sasha-Barış tanışma sahnesinin benim içimde çok özel bir yeri vardır. O sahneyi çok severek oynamıştık.