18. yüzyıl sonlarında Alman felsefesine yön veren kişinin K.L. Reinhold olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Reinhold, kendisinden önce düşüncelerini entelektüel çevrelere beyan eden Kant’ın anlaşılmasına büyük bir katkı sunduğu gibi bu düşüncelerin Fichte, Shelling ve Hegel’e aktarılmasında ve dahası onların düşünsel söyleminin açığa çıkmasında rol alan en önemli isimdir.
Felsefenin sistematik bir bilim olmasının ön şartının bu bilimin tek bir ilkeden türetilmesi gerektiğine yönelik açıklamaları, Hegel’in “Tinin Fenomenolojisi” eserinin ortaya çıkmasına aracı olacaktır. Reinhold, Kant’a kadar geçen düşünce tarihinin genel olarak düşüncenin birer uğrağı olduğunu ve bu sürecin tam bir bilinç açıklığına kadar süreceğini söyler.
18. yüzyıl sonlarında Alman Aydınlanması bir krizin içine düşmüştür. Bu krizin nedeni insan aklının özerkliğine yetkin bir açıklama getirilememesi ve bu yüzden insanın Tanrı karşısındaki konumunun açıklığa kavuşturulamamasıdır. Rienhold, Aydınlanmanın önündeki en büyük engelin ortodoks Tanrı anlayışı olduğunu düşünür.
Tanrı’nın varlığına ilişkin gündeme getirilen kanıtlamalarda, Tanrı evrenin yaratıcısı ve evrene yönelik yapılacak tüm açıklamalarda temellendirmenin yapıldığı yerdir. Reinhold’a göre Tanrı’nın varlığı tartışmalarının yüzyıllardır bir sonuca erememesi bu gibi metafiziksel sorunların evrensel kanıtlardan ne kadar uzak olduğunun bir göstergesidir. (*)
İNSAN AKLI VE BİLİNÇ
Reinhold, var olan krizin aşılması için öncelikli olarak insan aklının nitelikli bir inceleme altına alınması gerektiğini ve Kant’ın da bu gerekçeyle ölçütleri dikkate sunduğunu belirtir. Kant’ın felsefesinin yegâne açığı onun bir ilkeden hareketle açıklama yapamaması ve dolayısıyla sistematik bir birliğe sahip olmamasıdır.
Kant, insan bilincinin yapısına ilişkin daha önce yapılmamış düzeyde sarsıcı açıklamalarda bulunmuştur ancak bilincin ne olduğu Kant felsefesinde belirsizdir. Reinhold’un, Aydınlanma krizinin aşılması için “Bir ilk ilkeden hareket edilmesi gerekir” dediği bu ilk ilke “bilinç” olarak karşımıza çıkar.
Bilinç üzerine bir açıklama, aynı zamanda evrenin bir bütün olarak temellendirilmesine dahası “Tanrı nedir” sorusuna yanıt verilebilmesine olanak sağlayacaktır.
Reinhold’un, Aydınlanma krizinin aşılmasına ilişkin yaptığı eleştirilerde filozoflara yönelttiği uyarılar da son derece önemlidir. Filozofların akıl ile ilgili açıklamaları soyuttur. Soyutlamanın imgelere dönüştürülememesi, dinin rasyonel temelinin kitleler tarafından anlaşılamamasına neden olmaktadır. Akıl denilen yeti filozofların elinde dünyayla ilişkisi olmayan boş bir bilgeliğe dönüşmüş durumdadır. Aydınlanmanın ana hedefi tüm insanlığı kapsamak ve insanlığın gelişmesi için katkı sunmaktır. Oysa bu henüz başarılamamıştır. (**)
Filozoflar, insanlığın yaşadığı somut dertlere odaklanmak yerine felsefe eylemlerini sırf teorik bir etkinliğe indirgemişlerdir.
Reinhold’un filozoflara yaptığı eleştiriler Aydınlanma krizi bağlamında son derece önemlidir. Ülkemizde de bir Aydınlanma krizi yaşanmaktadır. Kanaatimce bu krizin aşılmasının ön şartı Tanrı anlayışının tıpkı 18. yüzyıl Almanya’sında olduğu gibi filozoflarımızca ciddi bir eleştiriye tabi tutulmasıdır. Tanrı anlayışının kayda değer bir dönüşüme tabi tutulmadığı toplumlarda Aydınlanmanın gerçeklemesi olanaklı değildir.
Felsefe eylemini ülkemizde yaşayan, kendisine filozof/felsefeci diyen her bireyin yaşanan krizin aşılmasına katkı sunması yaşamsal önem taşımaktadır. Felsefe yapmak, tarihte yaşamış filozofların düşüncelerinde uzmanlaşmak veya eser çeviri faaliyeti değildir.
Kaynakça
(*, **) Arslan Topakkaya, Erman Rutli, Kant’tan Hegel’e Alman İdealizmi, Fol Yayınları.