
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, geçen hafta sonu yapılan olağanüstü kurultayda delegelerin partileri üzerine yürütülen her türlü tartışmayı “sandığa gömdüğünü” söyledi. Özel, kendilerine yapılan operasyonlar karşısında şoktan dakikalar içinde çıktıklarını, ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Saraçhane şokundan hala çıkamadığını” dile getirdi. Erdoğan’ın kaybetmekten çok korktuğunu belirten Özel, başlanan kampanyada toplanan imzaların tam güvende olacağını, gerçekliklerinin de bağımsız otoriteler tarafından denetleneceğini kaydetti. Özel, verdikleri mücadeleyi, “Otoriter popülist liderlerin nasıl yenildiğine ilişkin tek kitap var. O da şu anda Türkiye’de yazılıyor” diye niteledi.
Özel, partisine yönelen saldırılara karşı yapılan 21. Olağanüstü Kurultay ve yeni döneme ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
* Kurultay’dan çıkan sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?
ÖZEL: Biz bu kurultayı CHP’ye kayyum atamaya niyetlenene ve buna cüret edebilen anlayışa meydan okumak için yaptık. Bu anlayış cesareti şuradan alıyordu: Bursa’da bir meczup, Bursa il başkanına şaibeli kurultay diye iftira attı. Bursa il başkanımız şikayet etti. Erdoğan, bunu Ankara’ya çekti ve bunu fırsata çevirip, bir yıl açık tutup ikide bir şaibeli kurultay diyordu. Ben Erdoğan’ın şaibeli kurultay lafına bilerek yanıt vermiyordum. Çünkü bir liderin başka bir partinin kurultayına laf etmesinin siyaseten bir karşılığı yok. Ama burada bir tuzak vardı. Sonra bir süre sonra çok kötü niyetli kişiler bu tuzağa düştüler. Şaibeli kurultay meselesine cevap vermeye, bu iddiaları kaale alınacak iddialarmış gibi yalanlamaya, birileri doğrulamaya geçti. Hem de meczupların ifadeleri üzerinden. Amaç bunu bir fırsata çevirip partiye kayyum atayıp partiye çökmekti. Aslında temel niyetleri hem ön seçim sürecini ve bu mücadele sürecini baltalamaktı. Burada da en güvendikleri şey CHP’de çoklu yapılar var, birbirlerine düşürmek. Kurultay hem genel başkanlık oylamasıyla hem de parti meclisi listemizin tarihte görülmemiş şekilde, en azından 50 yıldır görülmemiş şekilde hiç delinmeden geçirilmiş olması partinin birlik ve bütünlüğü açısından çok önemli bir mesaj. Bu açıdan son derece memnunum. Bütün kurultay delegelerine müteşekkirim. Kamuoyuna ve bu kurultay sürecini çok doğru şekilde yazabilen gazetecilere müteşekkirim. Bir tarafta bu kurultay sürecini enfekte etmek isteyen yandaş basın vardı. Özgür basın çok önemli bir görev gördü.
Anadolu’da şöyle derler 'Çalı kuşağına mavzer süsü vermek'. CHP’de yok 700 imza, yok 550 imza hazır. CHP her an bir kurultay baskısı altında. Ben hep söylüyordum. Bunlar kasti, olmayan bir güç merkezini varmış gibi gösteren bir şey. Delegelerle ilgili hiçbir sorunumuz yok. Bugün de bu süreçte bir sürü tartışma yaratıyorlardı. Görüldü ki CHP delegesi genel başkanının, yönetiminin arkasında dimdik duruyor. İç tartışmaları geride bıraktı. Bu mesajın parti dışına verilmesi önemli. Çünkü kendi iç tartışmalarını bitirmeyen CHP’ye vatandaş güvenmez ve operasyonlara açık hale gelir. Yani her an tartışılan bir CHP var. Buna karşı kayyum atamaya da cesaret ederler. Ankette de seçmen kararsız kalabilir. Acaba CHP karışacak mı, doğru iktidar alternatifi CHP mi? Şimdi bu tartışmaların hepsini pazar günü sandığa gömdü delegelerimiz. Anahtar listeye göre oyunu kullandı. Ve büktü o listeyi yandaş basının ağzına tıktı.
*DÜNYA SİYASİ TARİHİNE GEÇECEK*
* İmza kampanyası nasıl gidiyor?
ÖZEL: 3 günde bir sayı alıyoruz. Son sayı 7 milyon 200 bin. Dünyada otoriter popülist liderlerin nasıl geldiği, nasıl yükseldiği, ülkelerine neler yaptığı konusunda onlarca kitap var. Otoriter popülist liderlerin nasıl yenildiği konusunda bir kitap var o da yazım aşamasında. Şu anda Türkiye’de yazılıyor. Bitmiş değil. Erdoğan’ın temel beklentisi şu: Bizi kriminalize etmek, itibarsızlaşmak ya da bizi sinirlendirerek yanlışa itmeye çalışıyor. Biz ise ona karşı hem kendimizin hem gençlerin zekasıyla, varlıklarıyla ve cesaretleriyle bir şey yapmaya çalışıyoruz. Yaratıcı yöntemler kullanıyoruz. Dayanışma sandığı yaratıcı bir mücadele biçimiydi. Cumhurbaşkanımızı önseçimle seçtirmek yaratıcı bir yöntemdi. Şubat ayı boyunca üye kaydettik. Şimdi 1 milyon 900 bine çıktık. 2 milyonu zorluyoruz. Adayımızı içeri koyunca biz dayanışma sandığı dedik. 15,5 milyon kişi oy kullandı. Bu imza kampanyası da dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyası. Bu elbette Ekrem İmamoğlu’na özgürlük ve erken seçim talep eden bir kampanya. Ama özünde dünya siyaset tarihinin en büyük güvensizlik oyu olacak.
* Belli bir zamanlaması var mı?
ÖZEL: Rakam olarak hedef var. Seçmenin yarısından bir fazlası. Bu Erdoğan’ın meşruiyetini tamamen tartışmaya açacak. Büyük bir çağrı merkezi kuruyoruz. Örgütümüze özel görevler tanımlıyoruz. Şimdi bu imzayı atmak isteyenler açısından oldukça yaratıcı ve kolaylaştırıcı işler yapacağız. Bir yandan insanlar bu imzaların hükümet eline geçmesi ile bu imzaların güvenliği konusunda kaygılılar. Biz bu konuda bunları sarayın önüne atacak, ya da AKP’den birine teslim edecek değiliz. Ama imzaların gerçekliği noktasında da bir tarafsız denetim sağlayacağız. Bunu kamuoyuna açıklayacağız. Kimse korkmasın noter tespiti olabilir, tarafsız kuruluşlar olabilir. Türkiye’deki STK’leri davet ettiğimiz gözlem ve sayım şekli olabilir. Kimse şundan endişe etmesin. Bu imzaları alıp da Erdoğan’a teslim etmeyiz. Ama gerçek olduğunu bağımsız güvenilir kuruluşlara denetlettiririz. “Bu imzayı atarım, yarın benim çocuğum memuriyete girecek, sınava girecek, benim çocuğum polis başına bir şey gelmesin” kaygılarını bertaraf edeceğiz.
* İmamoğlu'na yapılan peş peşe operasyonları ve halkın tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
ÖZEL: Ekrem İmamoğlu’nu iki dosyadan, yani ikisinden birden sorguluyorlar. İki ayrı dosya var soruşturma ayrı ayrı yürüyor. Tanıklar, delillerin ayrı olması lazım. İki dosya tam aynı saniyede tekamül ediyor ve işlem başlıyor. Bir gece önce de diploma iptal edildi. Bunun yargı eliyle siyasi operasyon olduğu çok açık. Bütün hesap dünyaya itibarsızlaştırmak için... Avrupalılar ilk üç gün bocaladılar. Çünkü en temel değerleri şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele. Biz iftarda diploma iptali, sahuru takiben Ekrem İmamoğlu’na yüzlerce polisin gelmesi şokunu birkaç dakika içinde atlattık. Çünkü her türlü ihtimale hazırız. İstanbul’a doğru yola çıktık. Daha önce de bir darbe girişimi işliyor demiştik. Önce yerel seçime darbe yapıyor, sandığına... Aslında bir sonraki cumhurbaşkanına darbe yapıyor. Kendini rakipsizleştiriyor. Rakibini bertaraf ediyor. Sembol mekan Saraçhane dedik gittik, biz şoku dakikalar içinde atlattık. 5 gün sokağa çıkma yasağı, toplanmak, gösteri yapmak yasak. Tarihi Yarımada çok zor bölge. Galata Köprülerini kaldırdılar, metroları tramvayları durdurdular. Tarihi Yarımada'yı resmen ablukaya aldılar. Ama bizim çağrımıza İstanbul’un dört bir yanından başta gençler Tarihi Yarımada'nın her bir tarafından öyle bir geldiler ki... Dron görüntüleriyle hepsi ortada. Biz o sabah şok olduk, bu kadar olmaz diye 15 dakika içinde MYK’yi topladık yola çıktık. Muhalefet, toplumun tüm kesimleri üzerindeki o baskıyı kırdı attı çünkü bardağı taşıran son damlaydı.. Erdoğan daha Saraçhane şokunu atlatamadı. Devamında Maltepe iyi bir cevap oldu. Devamında Samsun’a gidiyoruz, yarın (bugün) Şişli’deyiz. Ve durmayacağız.
KAYBETMEKTEN ÇOK KORKUYOR
* Saray korkuyor mu?
ÖZEL: Seçim kaybetmekten korkuyor. Bir partinin, bir insanın demokratik olup olmadığı kazandığında değil kaybettiğinde ne yaptığı ile belli oluyor. İsmet Paşa kaybetti ne yaptı, teslim etti gitti. CHP kaç defa kaybetti, hiçbir şeye tenezzül etmedi, kalkışmadı da... Ama Erdoğan bir defa kaybetti, biz 47 yıl sabrettik o 47 gün sabredemedi, saldırmaya başladı. O yüzden kaybetmekten çok korkuyor. Çünkü demokratik bir düzende, adil bir yargıda ve yargı bağımsızlığının olduğu yerde veremeyeceği çok hesabı var anlaşılan...
* Niye cunta diyorsunuz?
ÖZEL: Bir darbe, askeri veya sivil olsa o darbe halkın iradesine karşı yapılır, onu yöneten yapıya cunta denir. Erdoğan genel seçimlerde aldığı oyla Cumhurbaşkanı. Yani bir sürü itirazımız var. Öncesinde, seçim sırasında, sonrasında... Ve referandumda... Ama sonuçta meri anayasaya göre YSK’nin kararına göre aldığı sonuçlarla cumhurbaşkanı. Ancak bu yerel seçim sonucunda Ekrem İmamoğlu belediye başkanı. Bu yerel seçimi ortadan kaldırmaya yönelik kayyım atama niyeti çok belli. O meydanlar olmasaydı kayyum atayacaktı. Seçilmişi anti demokratik yollarla uzaklaştırmaya çalışıyor. İkincisi gelecek seçimde kendisiyle yarışacak bir adayı diplomasını iptal ettirerek, 5-6 davayla aday olamaz hale getirmek istiyor. Yani kendi rakibine darbe yapıyor, bir sonraki cumhurbaşkanına, bizim cumhurbaşkanı adayımıza darbe yapıyor. Ve şu anda o cuntanın başında.
Ben mesela Erdoğan’dan (o sözü) geri alabilirim. Şartı şudur: Der ki bu yaşananlarla benim bir ilgim yok. Ama bu bir darbe girişimidir. Bu darbeci... Çünkü bu yalancı şahitler, gizli tanıkların yalan ifadeleriyle ispatlanamayan kanıtlarla birlikte benim bu darbede bir şeyim yok. Birileri darbe yapmaya çalışmış. Aynı zamanında Gülencilerin bana yapmaya çalıştığı gibi... O 17-25 Aralık'ı da kendine darbe girişimi olarak görüyordu, 15 Temmuz'u da... O dönem MİT başkanının ifadeye çağrılmasını da... Onu yapan savcılara, polislere darbeci dedi.
Eğer Akın Gürlek’e darbeci diyorsa, ben darbenin arkasında değil, karşısındayım diyorsa, ben Erdoğan’ı demokrasiden yana koyduğu tavırla tebrik de ederim. Ama bu operasyonla ilgili yaptığı her yorumda, aynı Ergenekon, Balyoz‘da yaptığı gibi bunun savcısı benim diyor, savcıyı sahipleniyor. Savcıyı oraya atayan da o. Giderken de İstanbul’da sana ihtiyacım var Akın demiş. O da o ihtiyacı görüyor.
* Açtığı dava hakkında ne söylersiniz?
ÖZEL: Ben Hulusi Akar’a sen silah arkadaşlarının bedduasını almış adamsın dediğimde o davayı da kazanmıştım, 500 bin TL’lik dava açmıştı bana... Çünkü 224 tane silah arkadaşı ‘Özgür Özel haklı’ diye tanıklık için başvuruda bulunmuştu. Şimdi burada yapılan bir darbe girişimi. Ve darbeciler cuntadır. Bu darbe başarısız oldu. Başarılı olsaydı. İBB’nin başına Adil Karaismailoğlu’nu oturtacaktı. Seçimle alamadığı şeyi darbeye alacaktı. Darbeyi geri püskürttük ama cunta duruyor. Cuntanın gitmesi için sandığın gelmesi lazım. Biz cuntayla sandıkta milletin hesaplaşacağını düşünüyoruz.
Bu dava bizi yıldırmak için yapılan bir şey. Biz yılmayız. Hakaret yok, iftira yok. Yapılan durumu siyaseten anlatan hukuken de tarif eden bir noktadayız. Ben Akar’ın silah arkadaşlarının beddualarını alan birisi olduğunu mahkemede ispatladığım gibi, Erdoğan’ın cuntacı olduğunu mahkemede ispatlayacağım. Belki birinci kademe mahkemesi etkileri altında olabilir ama en sonuna kadar gidip bu davayı kazanıp, onun cuntacı olduğunu karara bağlatabilirim.
OTOKRASİ Mİ, DEMOKRASİ Mİ?
* Bütün muhalefet bir araya geldi. Bir anlamda müdafai hukuk oluştu mu?
ÖZEL: Osmanlı tek adam tarafından kötü yönetilirken, paramparça olmuşken, hukukun müdafası için mitingler yapıldı. Sonra cemiyetleşildi. Sonra bu Müdafai Hukuk hareketine dönüştü. Bu Kurtuluş Savaşı'nı yöneten, aslında bugün CHP’ye dönüşen sürecin başlangıcıydı. O CHP, Türkiye’ye çok partili rejimi getirdi. Bugün için İYİ Parti, DEM, Zafer Partisi, CHP, kabul etsinler veya etmesinler AKP de MHP de o çok partili rejimin ve demokrasinin ürünleri... Şimdi birisi sandığı kaldırmaya, çok partili rejimi kaldırmaya çalışıyor. O zaman normalde rekabet içinde olacağımız, bu partilerle sandığı ve çok partili rejimi savunmak için bir araya gelebiliriz. Türkiye’deki en rahatsız olunan şey adalet sistemi, yüzde 82’ye çıktı biliyorsunuz. Hani birleşilebilecek en ortak zemin sandığı savunmaksa o da hukuku savunmakla olur. Müdafai Hukuk hareketi yüz yıl önce başarılı olduğu gibi bence yine başarılı olacak. Gelecek seçimler otokrasi mi demokrasi mi diye bir referanduma dönecek. Demokrasiyi savunanlarla aynı safta olacağız, otokrasiyi savunanlar belli, zaten karşılarındayız. Ama bu AKP ve MHP seçmenini otokratların, cuntanın tarafında bırakacağız demek değil, onları da demokrasiyi savunma zeminine davet ediyoruz. Çünkü AKP seçmeni, AKP’ye oy verdiği ondan memnun olduğu dönemlerde bunları sandık sayesinde yaptı. Sandığı elinden alırsak bunun da bir kıymeti kalmaz. O yüzden çağrımız demokrasiye inan herkese ve buluşabileceğimiz en ortak zemin, sandığı savunmak. Bugün sandığı savunma karşısında hukuk alet ediliyor. Dolayısıyla hukuku savunmak tabi.
'AVUKAT OLMADAN EV ARAMAK İSTEDİLER'
* İmamoğlu’nun babası ve eşinin evlerine yapılan baskın...
ÖZEL: Ekrem Beyin babasının ve eşinin Bodrum’daki, Çanakkale’deki evlerine operasyon yaptılar. Hukukçu arkadaşlarımız hızla gidip eşlik ettiler. Yoksa kapıyı çilingirle açıp avukat olmadan arama yapmaya kalktılar. FETÖ vari yöntemlerle her şey yapabilirlerdi o evde. Evden 690 Dolar, 10 Euro, ruhsatlı silaha ait birkaç mermi bulunmuş. Dün şöyle bir söylenti yayılmıştı: Dilek İmamoğlu ve Hasan İmamoğlu tutuklanabilir çünkü o evlerde gizli kasalar, büyük paralar, mühimmat bulunacak. Çıka çıka bu çıktı.