
Papağanlar insanları taklit etmekte o kadar usta ki “papağan gibi tekrar etmek” deyiminin ortaya çıkmasına sebep olmuşlar. Fakat bu kuşların taklit konusundaki inanılmaz kabiliyetlerini uzun süredir bilsek de böylesine karmaşık ve esnek seslendirmeleri nasıl yapabildikleri gizem olarak kalmıştı. Şimdiyse muhabbet kuşlarının beyinlerinin incelendiği yeni bir çalışmada, insanlarda konuşmayı kontrol eden nöral bölge ile önemli benzerlikler bulunduğu keşfedilerek bulmacaya yeni bir parça sunuluyor.
Popular Science Türkçe'nin aktardığına göre Nature bülteninde yayınlanan çalışmada papağanların (özellikle de muhabbet kuşlarının), insanlarda konuşmanın araştırılması yönünden bir model olabileceği ve bilim insanlarına konuşma bozukluklarını daha iyi anlayıp tedavi etmelerinde yardımcı olabileceği öne sürülüyor.
Makale ayrıca, “kuş beyinli” ifadesinin hiç de bir aşağılama olmadığını gösteren ve giderek büyüyen bilim bulgu yığınına yenilerini ekliyor.
Bu tüylü arkadaşlarımızın pek çoğu hafıza, öğrenme, sayı sayma ve akıl yürütme yönünden etkileyici kabiliyetler sergiliyor. Yeni çalışmada ise konuşmak söz konusu olduğunda, bütün insanların bir parça kuş (ya da en azından muhabbet kuşu) beyinli olduklarının ve bundan gurur duymamız gerektiğinin altı çiziliyor.
Bayağı muhabbet kuşları sıklıkla evcil hayvan şeklinde satılan, küçük, neon yeşili veya sarısı rengindeki bir Avustralya papağanı türü. Doğada sosyal sürüler halinde yaşıyor, uzun uzun öterek iletişim kuruyor, tohumla besleniyor ve bir sonraki yemek nerede olabilir ise gruplar halinde oraya uçuyorlar. Esaret altındayken ise sosyal eğilimlerini insanların sözlerini kopyalayarak devam ettirdikleri biliyor. En geniş kelime haznesine sahip kuş Guinness Dünya rekoru, 1.728 kelimelik etkileyici bir söz dağarcığıyla 1994’e kadar yaşayan evcil bir muhabbet kuşu olan Puck’a ait.
Makalenin yazarları, bu kuşların insanları nasıl doğru biçimde taklit ettiklerini ve nasıl bu kadar çok farklı ses çıkardıklarını daha iyi anlamak amacıyla dört muhabbet kuşunun beynine, kuş ses organı göğüs gırtlağıyla bağlantılı özel bir bölgeye ameliyat ile ufak problar nakletti. Ardından, ses çıkardıkları zaman her bir kuştan nöral faaliyet topladılar. Muhabbet kuşlarının bu verisini insanlar ve Hint bülbüllerinden gelen verilerle karşılaştırdılar. Bilimsel araştırmalarda yaygın kullanılan Hint bülbüllerinin, muhabbet kuşları kadar esnek bir vokal repertuvarı bulunmuyor.
Araştırmacılar, muhabbet kuşlarındaki ön arcopallium (AAC) adı verilen ve üzerine odaklandıkları bu beyin bölgesinin, Hint bülbüllerinde karşılık gelen bölgeye kıyasla insanların konuşma-motor fonksiyonuyla bağlantılı korteks bölgelerine daha benzer işlediğini keşfetmişler. Hint bülbüllerinde seslendirmeler karmaşık ve tercüme edilemeyen nöron faaliyeti dizileriyle kodlanıyor gibi görünüyor.
Her bir ses, beyinde ona eşlik eden eşsiz bir “barkoda” sahip. Hint bülbülleri karmaşık şarkıları öğrenip tekrarlayabiliyorlar fakat beyin faaliyetleri, öğrendikleri ya da doğaçlama yaptıkları şeyi değiştirme yönünden sınırlı kabiliyetleri olduğunu akla getiriyor.
NYÜ Grossman Tıp Fakültesinde çalışan sinirbilimci ve makale eş yazarı Michael Long, Hint bülbüllerinin beyin dalgalarına baktıklarında “bunlardan baş ve kuyruklar çıkaramıyoruz” diyor Popular Science‘a. “Bu kuşların söylediği fiili notalara dair hiçbir ipucu görmüyoruz. Faaliyet görebiliyoruz ve bu faaliyet, kuşlar şarkılarını ne zaman söylese aynı oluyor. Fakat şarkı için net bir nota kağıdı yok.
Bunun aksine hem muhabbet kuşu hem de insan beyinleri daha modüler bir şekilde çalışıyor. Kuşlar ve insanlar, sesleri ölçülü, tekrarlanabilir sinirsel güzergahlar üzerinden kodluyor gibi duruyor. İnsan beyninde belli dudak ve dil kası hareketleri belli nöron örüntüleriyle ilişkili. Bu bağlantılar yeterince net olduğundan, bilim insanları daha önce söz konusu tipteki beyin sinyallerini kullanıp kendilerini ifade etme yeteneklerini kaybeden insanlarda söylenmek istenen şeyleri yorumlayarak tekrarlamıştı.
Long benzer şekilde papağan AAC’sinde de nöronların, bir kuşun çıkardığı sesin ton ve tipine uygun olarak ateşlendiğini söylüyor ve şöyle açıklıyor:
“Bir nevi ses klavyesi gibi. Bireysel beyin hücreleri, ünlü ve ünsüz seslere yön veriyor gibi görünüyor. Ünlülerin içerisinde bile kuşların ulaşabildiği büsbütün farklı bir ton spektrumu bulunuyor. B-bemol hücreleri buluyoruz, B-hücreleri buluyoruz; müzikal defterin tamamında… Tüm bunlar birleştiğinde, aslında söylemek istediğiniz şeyi kodlayabilirsiniz.”
Muhabbet kuşlarının nöral faaliyeti, kuşların çıkardığı cıvıltı, ötüş ve çağrılar ile çok uyumlu. Hatta Long ve diğer araştırmacılar, dalgalı bir çağrı frekansını sadece beş nöronun sinyallerine dayanarak neredeyse tam kesinlikte çıkarabiliyor. Long, beyinden konuşmaya giden bu tip bir konuşma yapısının insan dışı bir türde ilk defa kataloglandığını belirtiyor.
Delaware Üniversitesinde çalışan ve yeni araştırmada yer almayan sinirbilimci Joshua Neunuebel, makaleye eşlik eden bir köşe yazısında yapılan bu gözlemlerin “gelecekteki araştırmalar için heyecan verici fırsatlar sunduğunu” yazıyor.
Long ve diğer araştırmacılar, takip eden çalışmalarda AAC’nin ötesine gitmeyi ve muhabbet kuşu beyinlerinin içerisinde bu sözlü klavye tuşlarını çalıyor olabilecek daha yüksek derecedeki beyin bölgelerini ortaya çıkarmayı ümit ediyor. Örneğin bir kuş, diğerlerinden ziyade belli sesleri çıkarmaya nasıl karar veriyor? Long, çıkardıkları seslerle muhabbet kuşlarının ne söylediğini “tercüme etmeyi” amaçlayan makine öğrenim araştırmacılarıyla da işbirliği yürütüyor.
Fakat gelecekteki araştırmaların en umut vadeden taraflarından biri de muhabbet kuşlarının bir model canlı şeklinde kullanılarak, otizmle alakalı bozukluklardan Parkinson hastalığına ve afantaziye kadar insan konuşmasında yanlış gidebilen pek çok şeyin incelenme olasılığı.
Neunuebel şöyle yazıyor:
“Bu gibi çalışmalar, konuşma terapilerinin ilerletilmesi ve beyin-bilgisayar arayüzeyi teknolojilerine ilham vermesi açısından umut vadediyor”.
Muhabbet kuşu ve insan beyinleri birbirlerinden 300 milyon yıllık evrimle ayrılmış olabilir ancak hem bizim hem de muhabbet kuşlarının konuşmasına olanak sağlayan bu çarpıcı derecede yakınsak nörobiyolojik sistem, bilim insanlarına konuşma kaybına yönelik müdahaleler ile tedavileri test etmenin ve hastalık ilerleyişini daha iyi anlamanın bir yolunu sunabilir.
“Sesleri alınan insanlara sahiden nasıl yardım edileceğini düşünmek. Beni sabahları yataktan bu kaldırıyor” diyor Long.