
Daha görüşmenin ilk dakikalarında Trump’ın Zelenski’ye tavrı, diplomatik geleneklere aykırılık oluşturuyordu. Oval Ofis’teki söz düellosunda Trump’ın yardımcısı Vance, başkanın kendisine söz vermesini beklemeden, doğrudan söz düellosuna müdahale ederek Zelenski’yi fırçalamaya başladı.
Aslında Trump’ın bu tavrı, büyük devletlerin tarihinde hiç görülmemiş bir şey değildi. Farklı olan tarafı, normalde kapalı kapılar ardında yapılan tartışmaların bu sefer ulu orta yapılmasıydı. Yoksa parayı verenin düdüğü çalmaya çalışacağını bangır bangır ilk söyleyen Trump değildi: 1. Dünya Savaşı sonrasında, savaşın kazananı İtilaf Devletleri’nin Paris’te yaptıkları konferansta Romanya başbakanı, kendisine dayatılan bazı düzenlemelerin ülkenin egemenliğine aykırı olduğunu söyleyince dönemin İngiliz Başbakanı Lloyd George, salonda herkesin duyacağı şekilde “Şuna bak, biz olmasak askerlerine üniforma almaktan acizler, şimdi kalkmış bize egemenlikten bahsediyorlar” demişti (Okul yıllarımda o zamanlar nesnel bir yaklaşımı olan hocam Baskın Oran anlatmıştı).
FİL-SİNEK ÖRNEĞİ
Daha çarpıcı bir örneği ise 1960’ların ABD Başkanı Lyndon Johnson sergilemişti. 1960’ların başlarında Türkiye’yle Yunanistan arasında Kıbrıs nedeniyle kriz patlak verince ABD, taraflara Acheson Planı’nı sunmuştu. Buna göre Türkiye’ye Karpaz’da bir üs verilmesi, Meis Adası’nın Türkiye’ye teslimi ve Kıbrıs Türkleri’nin birbirinden kopuk beş noktada özerk yönetimlere kavuşması karşılığında Kıbrıs, Yunanistan’a verilecekti. Aslında Yunanistan’ın lehine olabilecek bu anlaşmayı Atina reddetti. Yunan büyükelçisi, Johnson’a, bu anlaşmanın Yunan anayasasına aykırı olduğunu söylediğinde ABD başkanı ona şunu söyleyecekti: “S... sizin parlamentosunu da anayasanızı da. ABD bir fildir, Yunanistan’la Kıbrıs ise birer sinek. Bu sinekler fili kızdırırsa fil, hortumunu öyle bir sallar ki sinekler duvara yapışıverir. Bay Büyükelçi! ABD, bu zamana kadar Yunanistan’a çok büyük yatırımlar yaptı. Eğer senin başbakanın şimdi parlamentodan bahsederse ne kendisinin ne de parlamentosunun ömrü, uzun olur.” Nitekim bu sözlerden üç yıl sonra Yunanistan’da ABD darbesiyle albaylar cuntası kurulacaktı.
İşte gerek yukarıdaki örnekler gerekse Trump, emperyalizm denen şeyin çok soyut olmadığını, parayı verenin düdüğü çalacağını açıkça söyleyerek bir yerde iyilik yapmış oluyor. Trump’ın durumunu, öncekilerden ayıran iki fark var: Birincisi, bunu uluorta söylemesi. İkincisiyse bu tartışmanın, Batı kampının çatladığı şartlarda gerçekleşmesi.
AVRUPA CESARET EDEMEDİ
Önceden yazdığımız üzere ABD’deki Demokratlar, İngiltere ve “kıta Avrupası”ndaki bazı ülkeler, Trump’ı eleştiriyor ve Zelenski, Batı’nın Rusya’ya karşı mücadeleyi savunan kesimlerinin bayrağı haline geldi (yoksa Zelenski yönetiminin ABD’yi karşısına alması söz konusu değil). Ancak haftasonu Londra’da düzenlenen zirvenin sonuçlarına baktığımızda Rusya’ya karşı mücadeleyi savunan İngiltere gibi ülkelerin, bunu ABD olmadan yapmaya cesaret edemediklerini görüyoruz. Bu ülkeler, Ukrayna’ya “ABD yoksa biz varız” diyemedi. Bunun yerine Zelenski’ye Trump’la barışması çağrısında bulundu.
Zelenski de yeraltı minerallerinin ABD’yle birlikte kullanılmasını öngören anlaşmayı en kısa sürede imzalayacaklarını söyledi ve uzlaşma mesajları vermeye başladı. Ukrayna’nın çabaları, Trump’ın taleplerinde anca bazı küçük değişiklikler getirirken ABD başkanının istemlerinin özü değiştirilemedi.
Önümüzdeki haftalar, Batı’nın iki kampı arasında diplomasi trafiğine sahne olacak ve savaşı büyük ölçüde bu diplomasinin sonuçları belirleyecek. Trump’ın Zelenski’ye yönelik diğer ithamlarını ve Zelenski’nin kamuoyu desteğini ise bir diğer yazımda ele alacağım.
denizberktay@yahoo.com