Gündem

Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan tarihi eser ile ilgili Necmi Karul gazetemize açıklama yaptı

Edinburgh Üniversitesi’nden Dr. Martin Sweatman ve ekibi Göbeklitepe’de bulunan bir taş sütundaki işaretlerin, büyük olasılıkla tarihin en eski güneş takvimini temsil ettiğini, bir kuyruklu yıldızın yeryüzüne çarpması sonucu oluşan felaketin anısına oluşturulduğunu ileri

Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan tarihi eser ile ilgili Necmi Karul gazetemize açıklama yaptı
12-08-2024 07:08

Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesindeki Göbeklitepe’de bir güneş takvimi bulundu.

Göbeklitepe ve Karahantepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul gazetemize son buluntuya dair açıklamalarda bulundu. Karul açıklamasında, “Yazar Martin Sweatman gerçekliği doğrulanmamış bir kozmik çarpışmadan söz ediyor. Ayrıca P43 adını verdiğimiz dikilitaşın bulunduğu D yapısı bu sözde çarpışmadan bin yıl kadar sonraya tarihleniyor, başka bir ifade ile Göbeklitepe’den bilinen en eski tarihler söylenenin aksine Genç Dryas’ın sonuna ait. Ayrıca Göbeklitepe’deki yapıların bir çatısı olduğundan şüphe duymuyoruz, dolayısıyla bunları gökyüzünün izlendiği mekânlar olarak göremeyiz.

KENDİ KURGUSUNA GÖRE SEÇMİŞ

Yazar bugüne kadar Göbeklitepe ve bölgedeki diğer çağdaş yerleşmelerden kendi kurgusuna uygun öğeler seçerek bir anlatı benimsemiş. Göz ardı ettiği figürler, hatta P43 üzerindeki anmadıkları bilimsel bir titizlikten ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.

Özet olarak eski Mısır, Arap ve Yunan bilginlerinin tarif ettiği göksel takım yıldızların aynısının tarih öncesi toplumlar tarafından tanınmış olmasını beklememek gerekir. Kaldı ki takvim, zamanı doğrusal olarak algılayan yazılı kültürlere özgüdür, oysa tarihöncesi toplumların zaman anlayışı döngüseldir. Takvim zamanı ileri ya da geri doğru hesaplama anlayışının bir ürünüdür, ticari ve ekonomik bir boyutu vardır; bu bağlamda ilk yerleşik toplumların böylesi bir takvime ihtiyaçları yoktur. Nitekim makalede geçen Göbeklitepe, Karahantepe ya da Sayburç’taki betimler karmaşık bir toplumsal yapıyı çok iyi yansıtmakta ve bu toplumların doğa ile iç içeliğini mitolojik hikâyelere dönüştürerek dikilitaşların üzerine aktardıklarını göstermektedir. Dönemin sanatçı ve hikâye anlatıcıları yerleşik yaşam ile ortaya çıkan yeni bir sosyal düzende toplumu bir arada tutan anlatılarını yapmış olmalıdır” ifadelerini kullandı.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER